Alfabenin Onurlu Duruşu

Alfabe binasındaki odasında, koltuğunda geriye yaslanmış A harfi, kravatını gevşetti. Masanın üstünde kurşun kalem, tükenmez kalem ve dolma kalem, üç sadık şövalye gibi suskun bekliyordu. Karşısındaki panoda, gülen, dil çıkaran ve alaycı pozlar veren emojiler asılıydı. Her biri, tek bir sembolle bir kitabın, bir şiirin, bir cümlenin yerini almanın zaferini kutluyordu sanki. Panonun hemen yanında ise A harfinin kendi hüzünlü ve kırgın sureti vardı.

Alfabeyi bu çıkmazdan kurtarmak için çaresizce çözümler arayan A, eğer bir yol bulamazsa sadece kendisi değil, B’den Z’ye kadar tüm harfler işsiz kalacak, binanın kapısına kilit vurulacaktı. Karamsarlık odaya ağır bir sis gibi çökmüşken, kapı aniden açıldı. Gıcırdayan ses, odadakileri irkiltmişti. Odaya giren Sözlük, gözlerinde parlayan bir umutla “Buldum!” diye haykırdı. Heyecanı, odadakilerin her birine bir elektrik akımı gibi yayıldı.

Sözlük gururla göğsünü kabarttı: “Onların kelimeleri yok! Bizim sahip olduğumuz kelimeler onlarda yok!” Kelimeler yavaş yavaş toparlandı ve karamsarlığın bulutları dağıldı. Basit semboller ordusuna karşı, kelimelerin sonsuz hazinesi ve anlam gücü vardı. Panodaki alaycı emojilerin yerini anında üzgün ve ağlayan emojiler aldı.

Ancak A harfi ve diğerleri, sadece bir zaferin eşiğinde olmadıklarını fark ettiler. Emojilerin kelime haznesi yoktu, ama bu onları durdurmayacaktı. Emojiler, teknolojinin ve hızın yansımaları olarak ekranlarda boy göstermeye devam edecekti; çünkü varlıkları, anlamdan ziyade anlık tepkilerle besleniyordu.

Kelimeler ise, bunu bir tehdit değil, onurlarının kanıtı olarak gördüler. Emojilerin taşıyamayacağı bir ruh vardı kelimelerde: bir yazarın kelime dağarcığıyla kurduğu hikayenin, bir şairin dizesine sığdırdığı sonsuzluğun, bir felsefecinin cümlesinde yakaladığı gerçeğin ruhu. Kelimeler, yazmayı ve okumayı çok seven zihinlerin kalesiydi. Okumayan ve yazmayan zihinleri bir turnusol kağıdı gibi ayırıyorlardı.

Emojiler bir cümleyi asla oluşturamayacaktı; çünkü cümle, her kelimenin diğerinin sorumluluğunu taşıdığı, emek ve sabır isteyen bir yapıydı. Onların sözlüğü olsa bile, bir kitabın değil, yalnızca bir sayfanın kalınlığında olacaktı. Kelimeler, bu basitlik karşısında kendi derinliklerini ve anlam güçlerini bir kez daha fark ettiler. Zor olanın, değerli olanın kalesi olarak ayakta duracaklardı.

Oğuz Tepe 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir